Ünlü Mimarlar Ve Harika Sözleri

Walter Gropius , Mühendislikle Kıyaslamalar İçin..

“Mimarlık, mühendisliğin bittiği yerde başlar.”

Walter Gropius

Louis Sullivan, Binalar Hakkında Söyledi..

Doğru yapılmış bir bina, içinde bulunduğu tüm koşulları doğal, mantıklı ve şiirsel bir şekilde aşarak yükselir.

Louis Sullivan

Leonardo da Vinci Mimarlığın Esin Kaynağıyla İlgili..

“Resmettiğimiz her şeyi doğadan seçmeliyiz ve doğadan en güzel şeyleri almalıyız.”

(Leonardo da Vinci)

Matthew Frederick , Mimarlık İle Mühendisliği Kıyaslıyor..

Mimar her şey hakkında bir şey, mühendis bir şey hakkında her şeyi bilir.

Mimarlık Okulunda Öğrendiğim 101 Şey – Matthew Frederick

”Zaha Hadid” Hayatı Ve Eserleri

Hadid 2004 yılında Pritzker Ödülü’nü kazanan ilk kadın mimar olmuştu. “Ödülü kariyerinin ortalarında olan birine vermek istediler, ancak bunu bir ‘yaşam boyu başarı ödülü’ gibi algılamamak lazım. Çünkü şüphe yok ki, bu ödül insanın kariyerine inanılmaz bir etki yapıyor” diyor Hadid.

Dışarılarda, yaşadığı ülke olan İngiltere’den çok daha fazla saygı gören ve pek çok tasarıma imza atmış olan mimar, şimdi İngiltere’de ilk binalarını yapıyor. Londra Tasarım Müzesi’ndeki sergi ise, kariyerine ışık tutuyor. Geçtiğimiz ay Hadid tasarımları 10 günlüğüne Serpentine Gallery’de sergilendi. Hadid, şu sıralar 2012 Olimpiyat oyunları için bir su merkezi inşa etmekle meşgul. Londra Mimarlık Vakfı’nın 2009’da, Glasgow’daki Riverside Ulaşım Müzesi’nin ise 2010’da tamamlanması öngörülüyor.

Hadid’in bu zamandan sonra kabul görmeye ya da yeni bir işe ihtiyacı olduğu söylenemez. Zaten daha en başından göze çarpmaya alışkın bir karakter. Bağdat’ta, Sünni bir sanayicinin kızı olarak doğdu. Babası, London School of Economics’te okumuş, kısa süre ekonomi bakanlığı yapmış, sonrasında ev eşyaları üreten bir fabrikanın başına geçmişti.

Bağdat’ın açtığı yaralar

Üç kardeş arasında en küçük ve tek kız olan küçük Zaha, Şii Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudilerle beraber bir Fransız rahibe okuluna gitti. Şu sıralar bu gruplar arasında süregelen husumete anlam veremediğini söylüyor. “Benim tanıdığım Bağdat güzeldi, özgürlükçüydü ve açıktı. Şimdi televizyonda gördüğümde, eski şehrimi tanıyamıyorum” diyor.

Irak’ı en son 1980’de ziyaret etmişti ve hiçbir zaman diktatör Saddam Hüseyin’in yönetiminde bir hayat tecrübesi geçirmedi. “Sanırım Irak hiçbir zaman benim zamanımdaki gibi olamayacak. Umarım bir gün olur, ancak böyle olayların her zaman derin yaralar bıraktığı da kesindir”.

Genç Zaha, 11 yaşındayken evlerini ziyaret eden ve teyzesinin gelecekte yaptıracağı evinin modellerini gösteren bir mimarla karşılaştıktan sonra hayatı değişmiş. Ve o tarihten itibaren şu söz ağzından düşmemiş: “Mimar olmak istiyorum.”

1980 yılında ilk projelerini üretmeye başlamış, 1982 yılında ise Hong Kong’daki Peak Club evleri ve boş vakit merkezi tasarımıyla ödül kazanmış, ancak bu tasarım hiçbir zaman uygulanamamış. Bitirebildiği ilk proje olan Almanya’daki Vitra yangın istasyonu ise on sene kadar sonra gerçekleşmiş.

O sene, Hadid aynı zamanda Galler’deki Cardiff Opera Evi tasarımıyla birinci seçilmiş, ancak o da hiçbir zaman gerçekleşmemiş. Bu projenin bir modeli de Tasarım Müzesi’nde görülebilir. Portföyünde “Cardiff her zaman bir damga olarak kalacaktır” diyor mimar.

Pritzker Ödülü
1997’de Cincinnati’deki Rosenthal Güncel Sanat Merkezi tasarımına başladı ve 2003’te binanın yapımı bitirildi. Sonraki sene ise Pritzker ödülünü kazandı.

Londra’da soğuk bir kış gecesinin sabahına, Hadid Amerikan vizesi alabilmek amacıyla kuyrukta bekliyordu. O sırada arayan birisi “Selam Zaha. Ne yapıyorsun?” diye sordu ve ödülü kazandığını söyledi. Hadid inanamadı ve emin olmak için bir arama daha yaptı. Haberi St. Petersburg’daki ödül törenine kadar kimseye vermedi.

Ödülü hak eden başka bir kadın yok muydu peki? “Tabii ki de vardı” diyor. “Kadınlarda herhangi bir yeteneksizlik olduğunu düşünmüyorum. Öğretmenlik yaptığımda, en iyi öğrencilerim hep kadınlar oluyor”.

Ancak “Bu işi yapmak isteyenler bir erkek dünyasına girmiş oluyor” diye de açıklıyor. İş tüm yaşam boyunca bir “devamlılık” istiyor ve bir anne olarak bu işi yapmak neredeyse imkânsız oluyor. “İnsanlar kadınlara pek de iyi davranmıyor” diyor Hadid, ancak kendisi bu önyargıyı kıralı oldukça zaman geçmiş durumda.

Eğriler ve dalgalar

Mimarın çalışması da zaman içinde evrim geçirmiş. İlk zamanlarda kullandığı keskin çizgiler, yerini topografyadan ve arazinin durumundan etkilenen organik biçimlere bırakmış. Hadid’in amacı, iç mekânla dış mekân arasına herhangi bir sınır koymamak. Kullandığı biçimler genelde eğri, akışkan, dalga biçimli, açıklaması imkânsız şekillerden oluşuyor.

Önümüzdeki sene, 10 yıllık çalışmanın ürünü olan MAXXI Güncel Sanat Müzesi Roma’da açılışını yapacak. Çin’de ise Guangzhou Opera Evi açılacak. Bundan sonra ise Abu Dhabi’deki sahne sanatları merkezi ve Moskova Fuarı da dahil olmak üzere pek çok büyük projenin de açıldığını göreceğiz.

Peki mimarlıkta onu en çok etkileyen şey ne? Hiç tereddüt etmeksizin cevap veriyor: “Bir mekânı yaratmak kadar güzel bir şey olamaz.”

”Frank Gehry” Hayatı Ve Eserleri

1929 Toronto (Kanada) doğumlu Frank Gehry, mimar ve tasarım sanatçısı olup yarattığı tasarımları çarpıcı bir şekilde sanatsallaştırarak mücevher, bina, mobilya, giyim gibi birçok alana adını altın harflerle kazımıştır. Halen yaşayan mimarın gerçek adının Frank Owen Goldberg olduğu bilinmektedir. Fakat Frank Gehry adını kullanmaktadır. Frank Gehry, dekonstrüktivizm ya da yapısal analiz olarak bilinen post modern mimari akımın öncü uygulayıcılarından birisidir. Yapıyı oluşturan mimari unsurların bütünlüğünün parçalanması, yüzeylerle yapılan oyunlar, dış cephe gibi mimari unsurların dik açılı olmayan köşelerle yamultulması ve kaydırılması gibi yöntemlere dayanan akımda belirsizlik ve kargaşa hissi vardır. Dışavurumculuk, minimalizm, kübizm ve çağdaş sanat etkilerini de görebildiğimiz tasarım ve mimariler bugün Ghery’nin yapılarında izlerini taşımaktadır.

Frank Ghery’nin 1980 yılında ABD’de inşa edilmesini sağladığı Santa Monica Place isimli alışveriş merkezi tasarımıyla 1989 yılında Pritzker Mimarlık Ödülü almıştır. Bina birçok dizi ve filme arka plan olarak eşlik etmiştir (Pretty in Pink, Terminatör 2 gibi). Frank Ghery’nin blinen bina tasarımları arasında; Dans Eden Ev (Prag), Gehry Tower(Almanya), Guggenheim Müzesi Bilbao (İspanya),
Pritzker Pavyonu (ABD), Walt Disney Concert Hall (ABD), DG Bank (Almanya) ve nice bina bulunmaktadır.

”FRANK LLOYD WRIGHT” Hayatı Ve Eserleri

Modern mimarlığın tarihinde başat kişiliklerden birisi olarak kabul edilen Frank Lloyd Wright, 20. yüzyılın ilk yarısı boyunca, uzun soluklu ve üretken mesleki yaşamı içerisinde yarattığı tasarımları ile büyük etki uyandırdı. 1889 yılında Illinois Oak Park’ta bulunan kendi evinin tasarımı ile başlayan kariyeri, sayısız konut, ticaret, eğitim ve kamu yapıları ile devam etti.

Wright, 20’li yaşlarında Şikago Okulu’nun en iyi temsilcisi sayılan L. Sullivan’ın bürosunda çalışarak, biraz da romantizme kayan akılcı bir eğitim aldı. Daha sonra, özellikle H. H. Richardson’un geliştirdiği konut mimarlığıyla ve uzakdoğunun plastik anlayışıyla ilgilendi. Bu şekilde, bakışımsız, alçak, manzarayla bütünleşen ve tıpkı Japon evleri gibi esnek mekân dağılımları olan “kır evleri” üzerine çalışmalarını yönlendirdi. Yapıtları 1906’dan sonra, özellikle Adolf Loos’un kendisi hakkındaki yayınlarının desteğiyle Avrupa’da da büyük yankı uyandırdı. Bunlara duyulan ilgi, yapılarının akılcı olmalarından çok, biçimsel yeniliklerinden kaynaklanır.

Wright’ın usanmadan olgunlaştırdığı araştırmalar, ilk meyvelerini 1929 büyük ekonomik bunalımı sonrasında vermiştir. Çok iyi bilinen eseri, meşhur “Şelale Evi” (Pensilvanya, 1936) bu büyük düş gücünün sonucudur. Ancak, bu büyük mimar, yapısal ve biçimsel temalarını, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında gerçekleştirdiği çok sayıdaki yapı ve şehircilik projelerinde bulmuştur.

Özellikle New-York Guggenheim Müzesi (1956-1959) gibi sarmal yapılar, günümüze kadar özgünlüğünü koruyan eserleri arasındadır.

Projelerindeki “değişim” ve “yenilik” öğeleri, tasarımlarının organik temellerini oluşturur. “Yerin üzerinde ve ışığa doğru”inancıyla ürettiği birbirine hiç benzemeyen çözümler ile devrimci nitelikte konut uygulamaları yapar. Bunlara getirdiği “bütünlük” ve “özgünlük” anlayışlarını, için dışa doğru doğal akışında kullanır. Wright, her zaman tam bir bütüncüllük/sentez peşindedir. Bu amaçla mümkün olan her fırsatta, mobilyadan aydınlatma donanımına, masa örtüsünden yerdeki halılara kadar iç mekân tasarımı sürecinin hemen her aşamasında yetkin olmaya çalışır.

LOUIS KAHN Hayatı Ve Eserleri

1905’te ailesiyle birlikte Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eden Kahn, Philadelphia’da büyüdü ve 15 Mayıs 1914’te Amerikan vatandaşı oldu. Pensilvanya Üniversitesi’nde çizime önem veren sıkı bir beaux-arts geleneği ile eğitim gördü. 1924’de yüksek lisans derecesini tamamladıktan sonra bir Avrupa turuna çıktı ve Carcassonne’ye yerleşti. 1947 yılından itibaren on yıl Yale Üniversitesi’nde, ardından da Pensilvanya Üniversitesi’nde eğitim verdi.

Kahn’ın eserlerinin düzeni ve biçimsel sentezinin, gerek kişisel gerekse toplumsal olan içsel yapı doğrultusunda ve gelip geçici moda ve akımların dışında kalarak temellendiğini görürüz. En kötü haliyle, yaşadığımız dünyada kişilerin yalnızca kendi gariplikleri ve kaprisleriyle kendi kendilerini yönettikleri; en iyi haliyle de, insan varlığının anlaşılabilmesini olanaklı kılan çoğulculuk ve farklılık temelinde, dünyamızın çelişkili ve öngörülemez görünümlerini yadsıyarak birbirimizle ilişkilendiğimiz bilinir. Dolayısıyla sanatçı, içinde yaşadığı toplumun amaçlarına ve kurumlarına yakından bağlı olduğunun bilinci içinde zaman zaman özgür görünse de, bu özgürlüğün yalnızca bir yanılsama olduğunun da farkındadır. Sanatçı, daha iyi bir dünya yaratmanın sorumluluğu ile geleceğin şekillendirilmesi için çaba gösterilmesi gerektiğinin bilincindedir. Yarının dünyasının yapılanması, bugünden başlamalı ve sıradışı bir çaba gerektirmelidir.

Bu niteliklere sahip bir sanatçı ve mimar olarak Kahn, sayısız meydan okumayı göğüslemiş ve geleceğin temellerinin atılması için çalışmıştır. Ümidin ışığıyla hareket ederek ve büyük riskler alarak, Dr. Eisley’in Bacon’dan aktararak söylediği gibi: “Amacımız sadece hayal etmek ve önermek değil, doğanın ne yaptığını ve yapacağını da keşfetmektir.” düşüncesiyle yaşamıştır.

Kahn, dışavurumun kaynağı olarak gördüğü hammaddelerin yalın biçimde yapılaşmasına ulaşan indirgemeci bir süreci hedeflemiştir. “Başka bir yapı yoktur” diyerek, bütün çabasını, duyumsamalarını, zekâsını ve sanatçılık deneyimini elindeki işe adamıştır. İçtenlikli ve özgün belirlenirliklerini yitirmemiş yapılar yaratmaya çalışarak, toplumun onay ve beğenisini kazanmıştır. Çeşitli kentsel elemanların aralarındaki ilişkilerin çözümlemesi -ırmaklar, meydanlar, caddeler ve işyerleri- ve bunların bölgeleşmesi, kendi duyumsamalarının temelini oluşturur ve bu anlayış, “Philadelphia Kent Merkezi” planlamasından “Goldenberg Evi” projesine kadar bütün eserlerinde görülür.

“Birey, ancak kendi içinde halihazırda bulunanları öğrenebilir.” diyen Kahn, çıraklık sürecinin, sürekli bir kendini keşfetme olduğuna da inanmıştır. “Kişi yaradılışından bu yana kendini anlamaya çalışarak yaratıcısının kimliğini de aramıştır” der. Yaşamı boyunca karşılaştığı olaylar, içinde kaynayan fikirlere biçim vermiştir. Tarihsel bağlamda Kahn, modern mimarlığın dışına çıkarak farklı anlayışlar getiren, tamamen kendine özgü yeni bir mimarlık yaratmış; hacimsel ilişkiler ve uzayı belirleyen özgün fikirler geliştirmiştir. Kahn’ın yapıtlarının önemi, kültür içinde doğmakta olan (embriyonik) gelişmeleri sezerek, yeni değerlerin arayışı içinde olmasıdır. Bir zamanlar söylediği gibi, “Bugünlerde güneş bile belirgin değil”.

Kahn’ın benimsediği yapısal ve felsefi dil son derece kişisel olup, şiirsel ve kendiliğindendir. Bu, onun yaratıcı ruhunu açıkladığı kadar, bütün eserlerinde görülen, içsel düzen istencini de içerir. Kahn’a göre düzen kendisini sanatta ortaya çıkarır. Çoğu klasik kuram, sanat ürünlerini estetik kriterler temelinde tanımlar; böylece, güzele ilişkin bilgimizi oluşturmaya ve belirli bir objenin estetik değerini belirlememize yardımcı olurlar. Kompozisyonu, önceden kazanılmış yapısal gerçekliğin kapsamı ile bütünleşmiş olarak ele alır. Anlatım arayışının belirlenişe / belirlenmişliğe hükmeden niteliğinin (diğer bir deyişle estetik içeriğe) maddesel dışavurumunun önüne geçmesi olarak görür. Kahn, formun ortaya çıkışından önce bu estetik değerleri belirlemenin başka bir yolu olmadığı görüşüne şiddetle karşı çıkar. Başka bir deyişle, şimdiye kadar dışavurulmamış belirli değerleri benimsemenin, bu değerlere yüklenen anlamdan sonra gelmeleri gerektiğini düşünür. Bu düşünce, güzelliğin belirlenmesinden önce zaten varolduğunu ifade etmektedir. İşte bu, Kahn’ın mimari ile düzen anlayışı arasındaki ilişkinin anahtarıdır.

Louis Kahn, Mimarların Egoist Yanlarına Dem Vuruyor..

Bazıları ise, elbette, kötü işler yapan mimar kibrini karikatürize ediyor. Louis Kahn (1901 – 1974)

“Güneş binaya çarpana kadar binanın ne kadar muhteşem olduğunu bilmiyordum”, diyor.

Jan Kaplicky , Mimarlığın Hazinelerine Değiniyor..

Jan Kaplicky (1937 – 2009)

“Bir probleme altmış beş önerinin olması yaratıcılık işareti değil. Bu tamamen enerji kaybı.”